Monday, August 20, 2007

Bir tatil gunu

Gectigimiz Carsamba gunu, 15 Agustos, Belcika’da resmi tatildi. Kac yildir 15 Agustos’lari tatil niyetine kutluyorum ama ne anlama geldigini neden tatil oldugunu da hic sorgulama geregi duymamistim. Bu sefer ogrendim ki, 15 Agustos, ‘Assumption Day’ kutsal Meryem Ana’nin goye erisi olarak biliniyormus.
Biz de bu durumu firsat bilip , (tovbe tovbe carpilmayayim aslinda niyetim kotu degildir) yani bugun bayram erken kalkin cocuklar misali (bayram degil kizim, tatil tatil) herneyse yani, tatilden istifade, Tuba ve Turkiye’den gelen arkadasi Ebru ile Bruksel’de bulustuk.
Bruksel bence guzel bir sehir yani belki de alistigimdan boyle dusunuyorum ama her yeni gelene sehri tanitmasi sehri dolastirmasi bana her zaman hos geliyor. Sonucta bir kac saat icinde aslinda sehrin merkezini gezmis, bitirmis, yemis icmis, tatmis, ve hic de yorulmamis olarak tamamliyorsunuz.
Bizde herkes gibi, merkez tren istasyonunda bulusup (Centraal Station) sarilip koklastiktan sonra gezmeye basladik sehri turumuza. Istasyondan Buyuk Meydana (Grand Palace) dogru ilerlerken yol uzerinde guzel bir Galeri var. Bir zamanlar kraliyet soyu bu guzel galeride (Galerie de la Reine) alisveris yaparlarmis, iceriye girerken kapida gorevliler olurmus ve iceriye herkesi almazlarmis. Simdi yol uzerinden rahatca gezebiliyoruz. Galarie’nin icinden sola donup restoranlarin oldugu bolumu tanitmak , Turkiye’den gelen icin aycicalikli gelebiliyor. Istanbul taksim, cicek pasajini hissettirdiginden olsa gerek. Derken buyuk meydana varmis oluoyruz. O meshur belediye binasinin onunde durup, arkadaslara bu binanin neden onemli oldugunu sorup, sonra da asimetrik durumunu anlatip kosede ki aziz’in heykeline bakiyoruz. Burada dilek tutmak onemli, cunku ilk kez Bruksel’e gelenler bu Aziz’in onunde dilek tuttuklarinda ve tekrar Bruksel’e eger gelecek olursa bu dilegin gercek oldugu riyaveti var, sanirim Bruksel’e is disinda yolu dusen sayisi az oldugundan boyle bir masal uydurulmus olsa gerek. Tabi daha sonra biraz ilerde olan isiyen cocuk heykeline (manneken pis) geliyoruz.. Ben hala bu isiyen cocugun hikayesini de anlamini da ve neden nasil nicin meshur oldugunu da bilemiyorum. Biraz daha yurutmek icin arka sokaklardan Borsa binasini onune cikip, Sant gery’e variyoruz. Belcika’nin en canli –(ve de tek canli) , mekanlarindan birinde kahvenizi icip Sablon’a dogru yukas yukari cikmaya basliyoruz. Sablon klisesi ve karsisindaki parki da gordukten ve hikayelerini anlattiktan sonra sehrin ana hatlarini da boylece bitirmis oluyoruz.
Ama bu sefer bana bu sehir gezginligi baska tatlar verdi de…Her sokakta her ortamda anlatacak konularin olmasi ve biraz da tarihle susleyince kendimi yine rehberlige gecis asamasinda kaptirdim ve sanirim arkadaslarimi da surukledim gibi oldu pesimden…Acikcasi ben cok keyif aldim ve umarim onlar da hoslanmislardir.

No comments: